Finans
0

Yönettiğiniz Bir İşletme Değil Bizim Hayatımız

Ben konuşmamda Beşiktaş’ın mali tablosunu ve Fikret Orman yönetimlerinin mali bilançosunu çıkarmaya çalışacağım. Camia olarak bugünlerde rakam tartışmalarına çok girdik zaten. Ama sadece rakamlara takılıp kalıyoruz ve rakam tartışması enerjimizi o kadar çok alıyor ki “buraya nasıl geldik ve bundan sonra neleri yapmamalıyız” hususuna gelemiyoruz. Ben elimden geldiğince konuşmamın sonunda mali disiplin açısından neler yapılmalı hususuna da gireceğim.

Biraz sonra sunacağım tabloda borç devir rakamı olarak yönetimin kendi ilan ettiği rakamı aldım. Son borç rakamı da Denetim Kurulumuzun açıkladığı rakamdır.

Bu rakamları alıyorum çünkü rakam tartışmalarını gereksiz yere uzatmak niyetim ve yönetimi hırpalamak gibi bir derdim yok. Ben de Fikret Orman yönetimine oy verdim. Çok zor bir tabloyu devraldıklarını da hepimiz biliyoruz. Ama şimdi de ortada bir tablo var ve kusura bakılmasın bunu da konuşmak zorundayız. Nasıl futbolculara, oynadığınız sadece futbol değil bizim hayatımız diyorsak yöneticilerimize de şunu hatırlatmak isterim ki; yönettiğiniz bir işletme değil bizim hayatımız.

Bu yüzden başkan da, Beşiktaş’ın mali olarak bugünlere getirilmesini seyreden ama kürsüde yapılan eleştirilere katlanamayan Genel Kurullarımızın ön tarafında oturanların eleştiriye biraz daha açık olmalarını tavsiye ederim.

Şimdi gelelim borç rakamına:

Mevcut Yönetimin (Sn. Fikret Orman’ın ilk ve ikinci dönemleri) devraldığı borçlar ne kadardı?

Bilanço devir borcu 591 milyon Türk Lirası’dır.Bu rakam yeni yönetimin devir bilançosu olarak iddia ettiği ve geçmiş dönemden kaynaklı raporlanmamış, her türlü sonradan oluşması beklenen olumsuzlukları da içeren rakamdır.

30 Eylül 2015 tarihi itibariyle borç ne kadar? 

1 milyar 117 milyon 700 bin Türk Lirası. Bu rakam 30 Eylül 2015 rakamlarının incelendiği Denetim Kurulu raporundan alınmıştır. Mali tablo rakamları grup içi alacak ve verecekler elimine edilerek toplanmıştır.

Bu dönem içinde ne kadar sermaye artışı ve hisse senedi satışı yapıldı?

2013 yılı içindeki sermaye artışında halka açık paylardan 75 milyon TL kaynak girişi olmuştur. 2013 yılında BJK Futbol Yatırımları AŞ hisselerinin %5 oranında ikincil piyasada satışından 32 milyon TL ve 2014 yılında yapılan ilave %6,5’luk hisse satışından 39 milyon TL gelir elde edilmiştir. Böylece toplam 145,7 milyon TL nakit girişi olmuştur.

Yani:

526.7 milyon TL Bilanço borcu artışı (881-591) üzerine 145,7 milyon TL kaynak girişini eklersek 672,4  milyon TL; 01/03/2012 ile 30/09/2015 tarihleri arasında kulübün tükettiği kaynak olarak görülmektedir.

Bu borç artışının ne kadarı stat inşaatı ile ilgilidir?

Denetim Kurulu raporuna göre 30 Eylül 2015 tarihi itibariyle, stad hak edişleri toplamı 185,8 milyon TL’dir. Diğer taraftan yeni stadın loca satış ve sponsor gelirleri toplamı 77,9 milyon TL’dir.

Yönetim haklı olarak, VIP koltuk ve loca satışları yeni stad yapılmasa da zaten kulübe gelir olacak olduğunu iddia edebilir. Ama yeni stadın artan bir VIP koltuk ve loca kapasitesi olduğunu ve bunların 3 yıllık satıldığını da unutmamak lazım. Zaten bu rakamın 20 milyon TL’sini de Vodafone isim hakkı geliri oluşturuyor.

Buradan hareketle stat inşaatının, genel borç yapısına net etkisinin sadece 107,9 milyon TL olduğu görülmektedir.

Peki 554,5 milyon TL nereye gitti?  

Borç artışının temel nedeni Futbol AŞ’nin faaliyet zararı. Futbolda Feda dönemine uygun bir bütçe yapılmayıp açık veren bütçeler devam ettirildi. Üstüne artan kur, artan faiz giderleri ve yeterince artmayan gelirler faaliyet karlılığını olumsuz etkiledi ve kulübü sürekli nakit tüketen bir hale getirdi.

Var olan yönetime kulübü bu hale siz getirdiniz demek haksızlık olur elbette. Demirören döneminden devralınan tablo çok vahimdi ve araba son hızla duvara gidiyordu. Bazen bütün tedbirleri alsanız bile ivmenin yok olması zaman alabilir. Ama var olan yönetimi bu noktada çok kararlı ve radikal bir manevra yapmadığı için eleştirmek gerektiğini düşünüyorum.

Stat yapıyoruz bahanesi arkasına sığınılmaması için şimdi de sadece BJK Futbol Yatırımları AŞ üzerinden öz sermaye rakamlarını paylaşayım. Stat yapımı tamamen kulübün iktisadi işletmeleri tarafından yapıldığı için Futbol AŞ hesaplarında stat yapımıyla ilgili herhangi bir kalem yok. Bu yüzden bazı şeylerin anlaşılması açısından öz sermaye hesabı önemli.

Fikret Orman yönetimi BJK Futbol Yatırımları AŞ’yi  devraldığında 350 milyon TL negatif öz sermayemiz vardı. 200 milyonluk TL’lik sermaye artışına rağmen şimdi ise 520 milyon TL negatif öz sermayemiz var.

Zaten çok da  ince düşünmeye gerek yok:

BJK Futbol Yatırımları AŞ:

2012’te – 68 milyon TL

2013’te – 144 milyon TL

2014’te – 140 milyon TL ve

2015 ilk 3 ayda – 16,5 milyon TL zarar etmiş.

Rakamlar kabaca böyle. Aslında oldukça ağır bir tablo. Sayın başkan bu tabloyu hafifletmek için ısrarla borcun dolar cinsinden karşılaştırılmasını istiyor ve yönetimleri boyunca sermaye artışı ve hisse satışlarından elde edilen kaynakları hiç dile getirmiyor.

Peki bu tablonun suçlusu kurlardaki artış mı?

BJK Futbol Yatırımları AŞ kredilerin ve borçların önemli kısmı dolar cinsinden olmasından dolayı sayın başkanın faturayı doların yükselişine kesme eğiliminde olmasına benim iki açıdan itirazım var. Dövizdeki yükselişin bu tabloyu ağırlaştırdığı kesin ama kayıtlar dolar cinsinden tutulmadığı ve raporlama TL cinsinden yapıldığı için bunu ölçmek çok da kolay değil. Kulüpteki yöneticilere borçlar da TL cinsinden mesela. Devraldıkları 114 milyon TL’lik büyük kısmı Demirören ailesine olan borçlar, o zamanki kurla 65 milyon USD idi şimdi ise aynı borç sadece 37.5 milyon USD. Yani bilançonun öbür tarafında lehte olan gelişmeler de var.

Gelir gider tarafı ise kur açısından aslında oldukça dengeli. Maç günü hasılatı ve lisanslı ürün satışları hariç sponsorluk, naklen yayın ve Avrupa Ligi katılım gelirleri dolar cinsinden. Gelir gider yapımızda ayrıca şöyle bir durum var; giderlerimiz Euro ağırlıklı, gelirlerimiz ise USD ağırlıklı. Son dönemlerdeki USD/Euro paritesinde dolar lehine sert hareket de normalde bizim tablolarımıza olumlu yansıması gerekirdi. Yani kur artışının etkisi var elbette ama arkasına sığınılacak çok net bir mazeret bence kesinlikle değil.

Ama diyelim ki tamamen kurun etkisi var. Buradan da itirazımın ikinci kısmına geleyim. Yöneticilerimize soruyorum: Diyelim ki hissedar oldukları bir inşaat şirketi var. Şirketin yöneticisi diyor ki: ”Biz kurdan dolayı finansman yükümüzün bu kadar artacağını tahmin etmedik, satışlarımızı da önden yaptığımız için projenin sonunda zarar ettik.” Ya da diyelim ki bir demir çelik şirketiniz var. Yöneticiler diyor ki: ”Biz demir cevherini sene başında bir senelik ihtiyacımız kadar peşin aldık ama şimdi cevher fiyatları düştüğü için ürün fiyatları da düştü ve pahalı aldığımız cevherle ürettiğimiz ürün maliyetleri satış fiyatımızın üstünde kaldı. Bu yüzden külliyen zarar ettik.”

Peki, hissedarlar demezler mi bu yönetime, kardeşim o zaman senin yöneticiliğin nerede kaldı diye. Yani tablonun bu hale gelmesini kur şokuna bağlamak bana hiçbir açıdan doğru gelmiyor. Ellerinde zaten bir tablo vardı, kusura bakılmasın ama buna göre aksiyon alınacak ve yönetilecekti. Daha birinci yıl sonunda mali genel kuruldaki konuşmamda bir genel kurul üyesi olarak “kurun bu kadar artacağını bilemeyebilirsiniz ama taşınan kur riskinin farkında değil miydiniz?”diye sormuştum. Sonrasında kurda o günleri de arar duruma geldik.

Şimdi hem yatırımlar hem faaliyetin sürdürülmesi hem de UEFA finansal mali fairplay şartları için sermayenin güçlendirilmesi gerekiyor. Biliyorsunuz AŞ bunun için başvurdu ama SPK bunu fiilen reddetti. Bu; şu açıdan da önemli:

UEFA’ya sunulan protokolde sermaye artışı projekte edilmişti. Sermaye arttırımı doğrudan bir performans kriteri değil ama diğer doğrudan kriterlerin sağlanması bu sermaye artışına bağlıydı. Bu yüzden açık söyleyeyim, önümüzdeki sene için bu konuda kaygılıyım. BJK kaçınılmaz olarak ya varlık satışı ya da radikal bir bütçe kısıntısı yapmak zorunda kalabilir. Halbuki FEDA dediğimiz dönemde geleceği kurtarmak adına bu yönde adımlar atılsa idi şimdi geleceğe daha güvenli bakabilecektik. Böyle yapsaydık ne olurdu? En kötü bu 3 senede sıfır kupa çekerdik. Peki şimdi ne oldu? Üç senede sıfır kupa çektik…

Var olan yönetim “Yeniden Yapılanma” diyerek gelip kurumsallaşma, profesyonelleşme ve bütçe disiplini anlamında ne yazık ki kararlı ve planlı bir strateji ortaya koyamadı. Futbolun endüstrileşmesi diğer iki kulübü daha ön plana çıkarırken Beşiktaş onlarla sadece iyi bir kurumsal yapı kurarak ve futbol şubesinde başarılı bir yeniden yapılanmayla başa çıkabilir; hatta hazır bu kulüpler de kötü yönetilirken bu dönüşümü sportif başarıyla da sağlayabilir ve geleceğe ambargo koyabilirdi. Tarihimizin ve kültürümüzün gerektirdiği stratejiye yönelmek değil; o stratejiyi net olarak tanımlayıp tutarlı bir şekilde uygulayamamak başarısızlığı getirir. Biz de işte bunu yaptık. Araf’ta kaldık. Nereye gitmek istediğini bilmeyene hiçbir rüzgarın faydası olmaz.

Yönetim döneminde yapılan iyi şeyler yok mu? Var elbette ama bir modeli ve tanımlanmış net bir stratejisi olmadığı için güven vermiyor. Başlatılan bir takım şeyler var ama devamı gelmiyor ve üstüne konmuyor. Bugün bir şey olsa ve kulüp yeni finansman kaynaklarına kavuşsa Demirören dönemini bile aratır mı buna kesin bir cevap veremiyorum.

Şimdi sonucu bırakıp biraz da sonucu yaratan koşullara değinelim ve biz genel kurul üyeleri olarak daha kurumsal, şeffaf, hesap verebilir, güçlü bir Beşiktaş için neler yapmalıyız ona bakalım.

Uzun vadeli sürdürülebilir ve kalıcı bir başarı için yukarıdan ve aşağıdan kontrol yöntemleriyle mali disiplin, şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanması bütün işletmeler için şart. Ama yüz milyonlarca dolar bütçeleri olup da tamamen gönüllü YK üyelerince yönetilen spor kulüplerinde şart oğlu şart.

Bunun için de tüzüğün kapsamının futbol faaliyetlerini de kapsayacak şekilde iyileştirilip entegre edilmesi, icranın harcama ve borçlanmada uyması gereken bir genel çerçevenin çizilmesi ve icranın bu çerçeveye uygunluğunun da Denetim Kurulu ve Genel Kurul tarafından etkin olarak denetlenmesi gerekiyor. Bizde şu anda bu sürecin her aşamasında çok ciddi sorunlar var. Yapılması gerekenlerin başında da tüzük değişikliği gerekiyor. Ama tüzüğün değişmesi de yetmez başta genel kurul olmak üzere Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu ve Divan Kurulu’nun etkin çalışması geliyor. Bu yüzden Beşiktaş Divan Kurulu bence rakam tartışmalarını bir kenara bırakıp, etkin ve kapsamlı bir tüzük tadil çalışmasının hazırlıklarını yapmalı ve kurumsal süreçlerin iyileştirilmesi için adımlar atmalı.

  • Bütçenin tanımı,
  • Bütçenin giderlerinin, gelirlerinin toplamını aşamayacağı,
  • Bütçe ödeneklerinde aşım yetkisi ve sınırları,
  • Borçlanma yetkisi ve sınırları,
  • Dönem içinde varsa bir taşınmaz yatırımı bunun ayrıntılı gerekçeleri, maliyeti, ne kadar sürede bitirileceği ve nasıl finanse edileceği detaylı biçimde ortaya konması gerektiği ve eğer yatırım belirlenen bir kaynağın girişi koşuluna bağlanmış ise söz konusu kaynak girişi olmadan yatırım harcaması yapılamayacağı,
  • Bölümler ve fasıllar arasında aktarım yetkisi ve sınırları,
  • Gelirler bütçelendiğinden yüzde on aşağıda ya da giderler bütçelendiğinden yüzde on yukarıda ise bunun açıklanması gereği
  • Kulüp ve iktisadi işletmelerin hesaplarının uluslararası muhasebe standartlarında hazırlanması ve en az iki defa bağımsız denetime tabi tutulması gibi hususların 

acilen tüzük ve yönetmeliklerimizle netleştirilmesi ve icranın bunlara uygunluğunun etkin olarak denetlenmesi gerekiyor. Genel kurullarımız eski anıların anlatıldığı yerler değil, bütçelerin tartışıldığı ve hesap verilip hesap sorulduğu yerler haline gelmeli.

Yönetim Kurullarının, Genel Kurul’dan aldığı yetkiyle Genel Kurulu temsilen hem BJK Futbol Yatırımları AŞ’yi hem de amatör şubeler ve iktisadi işletmeleri yine Genel Kurul’un onlara çizdiği çerçeve içinde yönetmesini sağlayamazsak ne yazık ki biz bu borç tartışmalarını daha çok yaparız.

Bülent Topbaş

İlişik yazılar
Stoktan Çıkan Dersler
Zihniyet Değişiminde Direnmeyip Mevcut Alışkanlıklardan Vazgeçilecek mi?
Bütçe Disiplini ve Tüzük